Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hikâye: Okumak

Resim
  Yine zorlandığı günlerden biriydi. Çok uğraşıyordu harfleri çıkarabilmek için fakat bir türlü muvaffak olamıyordu. Yapacağı şey çok basit bir şeydi aslında. Harfleri yan yana getirebilse her şey çözülecekti. L-i-m… L-i-o… Li-m-n. Olmuyordu, Alya ne kadar çabalasa da çıkaramıyordu o baklayı dilinin altından. Başka bir kelimeyi okumaya çalıştı. I-ş-ı-k. Işık. Zorlanarak da olsa okuyabildi. Ama çok yorulmuştu. Sınıftaki bütün arkadaşları sular seller gibi okurken o bir türlü okuyamıyordu. Sınav kağıtları hep yanlışlarıyla doluydu. Harfler birbirine karışmış, eksik yazılmış. Bazıları da taşınır gibi yer değiştirmişti. Cennet öğretmen Alya’daki farklılığı fark etmişti. Sınıfta okuma yaptırırken harfleri seçmediğini, harfleri birleştiremediğini görmüştü. Cennet öğretmen, Alya’nın okumayı sökmesi için ona ayrı bir çalışma yapmayı planladı. Ona kelimeleri defalarca yazmasını sesli-sessiz bir şekilde okumasını istedi. Alya çok zorlansa da öğretmeninin dediklerini birer birer yapmaya baş...

Hikâye: Raslantı

Resim
  RASLANTI 2024 yılının son ayına girmiştik. Yalnız geçen bir yılım daha. Artık yalnız geçen yıllarımı saymak istemiyordum. Bıkmıştım çünkü. Yalnızlığımın son bulmasını istiyordum. Fakat hayat sürekli zamanı var biraz daha yalnız kal diye diretiyordu. Beni senelerdir yalnızlığa mahkûm etti hayat. Çok düşündüm son vermeyi ama cesaret edemedim. Yapamazdım o cesareti gösteremezdim. Yalnız geçen sabahlardan yalnız geçen gecelerden çok sıkılmıştım. Bir gün bu karanlık günler bitecek miydi merak ediyorum. Hiç uyanmak istemediğim bir sabaha daha uyandım. Güneş daha doğmamıştı. İstanbul tatlı uykusundan daha uyanmamıştı. Bense sabahın karanlıklarına gömülüp dışarıyı seyretmeye başladım. Kahvesiz seyretmek olmazdı. Hemen ocağa kaynaması için su koydum. Bugün hava yağmurluydu, rüzgarlıydı da. Kış tam anlamıyla gelememişti İstanbul’a. Ağaçlardan birer birer atlıyordu yapraklar. Yerler ağaçtan atlayan yapraklarla doluydu. O sırada ocaktaki su kaynamıştı kahvemi koydum, karıştırdım. Zaman akı...

Hikâye: Efkârlı Padişah

Resim
  Efkârlı Padişah Sabahın ilk ışıkları ağır ağır ortaya çıkıyordu. Mevsimlerden kıştı, İstanbul tüm görkemiyle beyaz gelinliğini giymişti. Bu gelinlik sultan şehre çok yakışıyordu fakat cefası da çoktu. Birçok can tir tir titriyordu. Biri var ki tüm gözleriyle şehirde olanları heybetli duruşuyla izliyordu. Fatih Sultan Mehmet Han’ın heykeliydi bu. Bu heykel altın kaplamalıydı. Padişahın kavuğunda yakutlar, inciler bulunuyordu. Upuzun kaftanı üzerinde dimdik ayakta duruyordu. Önünden insanlar gelip geçiyordu. Bir anne ile çocuğu heykelin önünde durdu. Çocuk annesine heykeli sordu: _ Anne bu kimin heykeli? _ Fatih Sultan Mehmet’in heykeli oğlum. _Peki Fatih Sultan Mehmet kim? _O, asırlar önce İstanbul’u fetheden bir padişah. İstanbul’u fethederek bu şehrin Türklerin olmasını sağladı. Yani çok önemli biri. O zaman büyünce ben de padişah olacağım diyerek heykelin önünden uzaklaştılar anne oğul. Fatih Sultan Mehmet Han gülümseyerek etrafı seyrederken önüne birkaç güvercin ge...